22 Nisan 2017 Cumartesi

Cinsel İlişki Konusunda Doyuma Ulaşan Çiftlerin Özellikleri




Sadece karşı tarafı memnun etmeye çalışmazlar

Cinsel yaşamda çiftlerin yaptığı en büyük hatalardan biri karşı tarafı memnun etmeye çalışırken cinsel aktiviteyi bir kenara atıp başarı ve sonuç odaklı bir cinsellik yaşamaktır. Çoğu kişi karşı taraf Mutlu olduğunda kendisinin de Mutlu olduğunu ve cinsellikten doyum aldığını zanneder.  Halbuki cinsel yaşamı iyi olan çiftler partnerlerini rahatsız etmeyecek, partnerlerine duyarlı olacak şekilde kendi hazlarına odaklanırlar. Herkesin kendi hazzına odaklandığı bir cinsellik çok daha doyurucu ve tatmin edicidir. Araştırmalar göstermiştir ki kendi hazzına odaklanmayan kişinin partneri de onu memnun etmek için rol yapma eğilimi gösterir ve memnun olmuş gibi davranmaya çalışır. 

Cinsellik hakkında konuşur ve kritik yaparlar

Cinsel yaşamı iyi olan çiftler partnerlerini daha iyi tanımak ve birlikte daha iyi vakit geçirmek isterler. Bu yüzden cinsellikle ilgili konuşmaktan kaçınmazlar. Cinsellik öğrenilen bir olgudur, dolayısıyla gelişim devam eder. Partnerler bu gelişimde en fazla rolü olan unsurlardandır. 

İsteklerini belirtmekten kaçınmazlar

Cinsel deneyim çoğu zaman özneldir. Konuşmayan ve isteklerini söylemeyen çiftlerin birbirlerini anlamaları her zaman mümkün olmayabilir. Bu yüzden en iyi yol konuşmak ve isteklerini dile getirmektir. Bunu cinsel aktivite sırasında yapmak ise ilişkiye farklı bir boyut getirir. 

Sonuca odaklanmaktan çok sürece önem verirler

Cinsellikte amaç orgazm olmak olmamalıdır. Cinsellikten amaç haz almaktır. Sonucunda ejekülasyon ( boşalma) veya orgazm olur fakat her zaman böyle sonuçlanacak diye bir kaide yoktur. Orgazma yani sonuca odaklanan çiftler cinsel aktiviteden haz alamazlar, sonuca odaklanmak yerine sürece odaklanan ve anı yaşayan çiftler için cinsellik daha doyurucudur. 

Yeni deneyimlere açıktırlar

Tekdüze bir cinsellik zaman içinde anlamını yitirebilir ya da verdiği haz azalabilir. Cinselliğe daha geniş bir perspektiften bakmak ve fantezi dünyasını genişletmek cinselliği daha doyurucu ve eğlenceli bir hale dönüştürür.  Cinsel yaşamı doyurucu olan çiftler yenilenmeye daha açıktırlar. 

Merak ederler ve gelişime açıktırlar

Cinsel bilgi sadece deneyimle artmaz. Deneme bazen yanlışların da tekrarlanmasına neden olur. Bu yüzden cinsellik hakkındaki bilgileri okumak, insan anatomisini öğrenmek, kadın ve erkek cinselliği hakkında, cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda bilgi sahibi olmak, merak etmek ve öğrenmek çok önemlidir.

Cinsel ilişki hali dışında da birbirlerine dokunurlar 

Dokunma, bir yakınlaşma yoludur. Cinselliği doyurucu olan çiftler ise birbirlerine yakın olmaktan hoşlanırlar. Bu yakınlık cinsellik dışı aktivitelerde de kendini gösterir. Çiftler günlük aktivite zamanlarında da birbirlerine dokunur ve yakın olmaktan hoşlanırlar. 

Kendiliğindenliğe önem verirler

Cinsellikte spontanite çok önemlidir. Planlanmış, zamanı belli olan bir cinsel aktivitedense, beklenmedik, yaratıcı ve kendiliğinden gelişmiş bir cinsel yaşam çok daha doyurucudur. Sürprizlere açık, çiftin birbirini arzuladığını zamansız belli ettiği bir cinsellik çiftler arasındaki yakınlığı arttırır. 

Cinselliği çok yönlü değerlendirirler

Cinsellik sadece koitus (penis vajina ilişkisi) tan ibaret değildir.  Öpüşmek, koklaşmak, şakalaşmak, gıdıklama, dokunma vb tüm aktiviteler yerine göre cinselliğin çok önemli parçalarıdır. Cinsel aktivitede asıl amaç nitelikli vakit geçirmek ve haz almaktır. 


Uzm. Psk Aslı Handan Avşar

14 Nisan 2017 Cuma

Deli, Delilik ve Toplum

Şehrimizde, köyümüzde, mahallemizde hepimiz en az bir kere bir “deli”ye rastlamışızdır. Rastlamışızdır çünkü kültürümüz gereği, onları toplumun bir parçası olarak görebilir ve olduğu gibi kabul edebiliriz. Hatta bu norm dışı insanlarla yaşamaya alışığızdır çoğunlukla. Avrupa kültürlerinde, genelde görmezden gelinen, yokmuş gibi davranılan, yaklaşmaktan korkulan hatta Ortaçağ Avrupa’sında eziyet edilen bu insanlarla, bizler aksine konuşur, dertleşir, eğleniriz hatta bazen onlara akıl bile danışırız. Onların farklılıklarını hoş görebilmiş ve onları birer birey olarak kabullenmişizdir. Bu bir tesadüf değildir elbette. Yüzlerce, binlerce yıl boyunca oluşagelen ve toplumsal miras olarak kuşaktan kuşağa aktarılan kültür bunu getirir. Bu aktarım ve kültür içinde bizler yani “norm içinde kalan insanlar” yüzyıllar boyunca delilerin kendine has özelliklerini, yaşama biçimlerini benimsemiş, kabul etmiş ve hatta onlarla etkileşime geçmiş bir şekilde varlığımızı sürdürmekteyiz. Süregelen bu durumun en güzel göstergesi, tüm kültürel aktarımın sembolleşmiş hali olan dildir. Kuşak aşkın aktarım bağlamında delilerin yer ve önemini, kullandığımız dile ve sembollere bakarak bile anlamamız mümkündür.
Deli” kelimesi, Türkçe’de eski çağlardan bu yana kullanılan bir kelimeydi. (Batı Türkçesi, Doğu Türkçesi, Kıpçak Türkçesi, Anadolu Türkçesi, Kazak Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi) Türk mitolojisinde ve İslamiyet kabul edildikten sonra da delilerin ismi ve yeri vardı. Teli, delü, telü, tilbe, tilber, tilve, divana, telba, cini gibi kelimelerle nitelendirilen deliler, atasözü ve deyimlerde de sıkça yer almalarıyla toplumdaki büyük ve kabul edilen yerlerini bu zamana kadar korumuşlardır. Örneğin, “Köy delisiz, dağ çalısız olmaz” sözü onların sosyal hayatın bir parçası olma özelliklerini, “Koyverin deliyi boylasın Bolu’yu” sözü, gezer halde bulunmalarını gösteren atasözleridir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Deliler, gerçeklik sınaması büyük oranda bozulmuş ama gerçek yaşamdan da tamamen kopmamış psikoz hastalarıdır. Kendilerine ya da çevreye zarar vermedikleri, ölümcül veya yaralayıcı saldırganlıkları olmadığı ve güvenliği tehdit etmedikleri için toplumla uyum içinde yaşayabilmektedirler. Genellikle bir takıntıları yani obsesyonları hatta kompülsif davranışları bulunmaktadır, alkol bağımlılığı onlarda sıkça görülür. Bazıları çabuk sinirlenebilir ve saldırgan olabilir, fakat herhangi bir tehditle karşılaşmadıkları sürece zarar verici olmazlar. Genellikle gezici halde bulunurlar, çok yürürler. Kendilerine has giyim tarzları vardır. Onlara verilen kıyafetleri çok çabuk kabullenmez, kabullense bile kendi tarzına uygun hale getirir ve kullanırlar. Çoğu sabit bir yerde yaşamayı sevmez. Çoğu kaldıkları derme çatma evlerini yakarlar. Deliliğin kalıtsal bir yanı olsa da, kimi yaşadığı travmatik bir olaydan etkilenerek, kimi alkol ve uyuşturucu gibi tetikleyicilerden dolayı psikoza girmiş olabilir. Bazı delilerin nidalarına baktığınızda, birine ya da bir duruma sitem edip kızdığını, bir olaya saplandığını gözlemleyebiliriz. Bütün bunlara rağmen norm dışı davranışları, onların toplum dışına itmemiştir, hatta kendilerine has bir uyum sağladıkları da gözlenebilmektedir. Eski çağlardan bu yana, onlara atfedilen bir takım özellikler ve görevlerin olması da bunu destekler niteliktedir. Örneğin, Şamanizm ve Gök tanrı dinlerinde, delilerin metafizik kavramların etkisinde olan kimseler olduğuna inanılır; falcılık, gelecek görme, kurşun dökme ve uğursuzluktan koruma, hekimlik ve kötü ruhların kovulması gibi misyonlar yüklenirdi. Yani eski çağlardan beri toplum içinde yerleri ve görevleri vardı. İslami kültürde ise Allah aşkından ötürü aklını kaybetmiş insanlar olarak “mecnun” diye anılırlardı. Eskiden bu yana delilerin bir takım özellikleri ise tamamen uyumlu, hatta ideal olarak da görülmektedir. Örneğin, deliler, dedikodu yapmaz, yalan söylemez, hırsızlık yapmaz, ırz düşmanlığı yapmaz (yaptıkları bazı cinsel içerikli hareketler çoğunlukla ırz düşmanlığı amaçlı değil dürtü kontrolünün azlığındandır), toplumu eğlendirir, küçük şeylerle mutlu olur, menfaat ilişkisi kurmazlar, hatta bazen dert dinlerler. Bu yönleriyle de toplumca saf ve temiz görünürler hatta özgür yaşantıları, özenilen bir durumdur. Bir yönüyle belirsizlikleri ve kestirilemeyen davranışları insanlarda korkuya da neden olabilir.
Sonuçta, “delilik” ve “deli” ayrı ayrı herkesin zihninde başka tanımlarla ve deneyimlerle konumlanmış olsa da, içinde yaşadığımız zengin kültürün, toplumda onlara da azımsanmayacak kadar büyük bir yer açtığını söylemek mümkündür. Umut ederim ki özünde her ırka, her dine, her renge, her yaşa ve yaşantıya yer açmayı bilen bu kültür nefretle ve aşağılanmayla değil, hoşgörü ve kabulle yüzyıllar boyu değerlerini koruyarak varlığını sürdürür.



Bizler hayvanları neden evlerimizde bakmaya meraklıyız, mesela siz neden kedi besliyorsunuz?

Bir takipçimden şöyle bir soru aldım ve bununla ilgili yazmaya karar verdim. Soru şu: “Bizler hayvanları neden evlerimizde bakmaya merakl...